NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
النُّفَيْلِيُّ
حَدَّثَنَا عَبْدُ
الْعَزِيزِ
بْنُ
مُحَمَّدٍ
عَنْ زَيْدِ
بْنِ
أَسْلَمَ
عَنْ ابْنٍ
لِأَبِي وَاقِدٍ
اللَّيْثِيِّ
عَنْ أَبِيهِ
قَالَ سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
لِأَزْوَاجِهِ
فِي حَجَّةِ
الْوَدَاعِ
هَذِهِ ثُمَّ
ظُهُورَ
الْحُصْرِ
Ebû Vâkid'den; demiştir ki:
Veda haccında
Resûlullah'ı (s.a.v.), hanımlarına;
"Bu (hacdan) sonra
(sizler için) hasırların üstleri (vardır.)" buyururken işittim.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, II, 446; X, 218-219; VI, s. 324.
Veda Haccı, Nebi
efendimizin yaptığı ilk ve son hacdır ve
hicretin 10. yılı olaylarındandır. Hicretin 10. yılında İslâm bütün Arabistan'a
yayılmıştı. İdarî ve siyasî teşkilâtı tamamen oluşmuş, eğitim faaliyetlerine
hız verilmişti. Hz. Nebi bu yılda hac yapacağını etrafa bildirdi. O'nunla
birlikte hac yapmak isteyen müslü-manlar kafile kafile Medine'de toplandılar.
Hazırlıklarını tamamlayan Hz. Nebi 25 Zi'1-ka'de'de kırkbin kişiyle birlikte
Medine'den Mekke'ye yöneldi.
Medine-Mekke yolculuğu
on gün sürdü. Mekke'ye girdiğinde bu şehirde 140 bin müslüman toplanmış oldu.
Hz. Nebi bir Cuma'ya tesadüf eden arefe günü (9 Zi'1-hicce) Arafat'ta, Rahmet
Tepesi'nde deve üstünde İslâm inkilâbının en büyük konuşmasını yaptı. Veda
Hutbesi denen bu konuşma insan hak ve vazifelerini özetlemektedir. Hz. Nebi,
bu konuşmadan üç ay sonra vefat ettiğine göre, bu onun, gerçek vasiyeti
sayılmalıdır.
Aynı gün vahyedilen bir
Kur'an ayeti de Muhammed (s.a.v.)'in ilâhi görevinin son bulduğunu
açıklamıştır: "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki
nimetlerimi tamamladım. Size din olarak İslâmı seçip ondan hoşnut!
oldum."[Mâide 3] Bu ayeti işiten Hz. Ebû Bekir bunu peygamberin vefatına
işaret saydığı için ağlamıştır.
Hac dolayısıyla Hz.
Nebi Mekke'de 10 gün kaldıktan sonra Medine'ye döndü.
Metinde geçen "Bu
(hacdan) sonra (sizler için) hasırların üstleri vardır"
sözü, bundan sonra size
bir kerre daha haccetmek farz değildir. Bir daha hac için evlerinizden
çıkmayınız, evlerinizden ayrılmayınız, anlamında bir kinayedir. Bu cümlenin iki
ayrı manâya ihtimali vardır:
1. Şu edâ ettiğiniz
hacdan sonra üzerinize bir daha haccetmek farz değildir.
2. Bu hac farizasını
edâ ettikten sonra bir daha evlerinizden dışarı çıkmamanız üzerinize farz
kılınmıştır.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in
hanımlarından Şevde Bint Zem'â ile Zeyneb bint Cahş bu hadise ikinci manâyı
vermişler ve hayatlarının sonuna kadar bir daha hac etmemişlerdir. İbn Sa'd'ın,
Ebû Hureyre'den rivayetlerine göre Hz. Şevde ile Zeynep, "Biz Resûl-i
Ekrem'in iştihâlinden sonra bir daha yolculuk etmedik" demişlerdir.
Hz. Âişe, ise bu hadise
birinci manâyı vermiş ve Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in nafile hac yapmayı teşvik
eden hadis-i şeriflerini de gözönünde bulundu-rurak nafile hac yapmakta bir
sakınca görmemiştir. el-Muhalleb'in beyânına göre Rafızîler bu hadis-i şerifin
İfk olayı sebebiyle, vârid olduğunu iddia ederez. Hz. Âişe validemiz aleyhine
bir delil saymak isterler. Ayrıca Resûl-i Ekrem'in Hz .Âişe'ye hitaben
"Sen Hz. Ali ile haksız olarak savaşacaksın" dediğini iddia ederler.
Gerçek olan şudur ki, Hz. Peygamber bu sözü Zübeyr b. Avvâm (r.a.) için
söylemiştir.[Aynî: Umdetu'l-karî, IX,
134-135.]
Râfizilerin hadisi bu
şekilde tefsir etmeleri için hiç bir karine ve sebep yoktur. Bu hadisi en
isabetli tefsir eden yine Hz. Âişe olmuştur. Çünkü kendisi Nebi (s.a.v.)'e,
"Yâ Resûlullah biz cihâdı amellerin faziletlisi olarak görüyoruz. Biz de
sizinle beraber cihâda çıksak olmaz mı?" diye sormuş, Resül-i Ekrem de;
"-Hayır. En
faziletli cihâd, kabul olunmuş hacdır" cevâbını vermiştir.[Buhârî, hac]
Yine Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de; "Resûl-i
Ekrem'e hangi amel daha faziletlidir?" diye sorulunca, "Allah'a ve
resulüne imân etmektir" diye cevâp vermiştir. "Sonra
hangisidir?" diye sorulunca, "Allah yolunda cihâd dır" demiş;
"sonra hangisidir?" denilince de, "Kabul olunmuş hacdır"
buyurmuştur.[Buhârî, hac]
Bu sebeple Hz. Âişe bir
daha hac etmeyi terketmemiş hayatının sonuna kadar nafile hacca rağbet ve
devam etmiştir. Bu hadis-i şerifler erkeklerin olduğu gibi kadınlarında tekrar
tekrar nafile hac yapmalarının meşru olduğuna delâlet etmektedir. Buhârî'nin
rivayet ettiği bu hadis-i şerif Nesâî'nin Sünen'inde şu manânaya gelen
lâfızlarla rivayet edilmiştir:
Adamın biri
Resûlullah'a:
Yâ Resûlullah hangi
ameller daha faziletlidir? diye sordu. Resûlullah (s.a.v.)da, "Allah'a
imândır" buyurdu. Adam:
Sonra hangisidir? dedi.
Resûlullah (s.a.v.); "Allah yolunda cihaddır" buyurdu. Adam:
Sonra? Resûlullah
(s.a.v.)'da: "Makbul olan hacdır" buyurdu.[Nesâî, menâsik]
Ebû Hüreyre Resûlullah
(s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Büyüğün, küçüğün, düşkünün
ve kadının cihâdı, hac ve umredir."[Nesâî, menâsik]
Bütün bu deliller
metinde geçen "Bu (hacdan) sonra (sizler için) hasırların üstleri
vardır" sözünün, "şu ettiğiniz hacdan sonra bir daha haccetmek
üzerinize farz değildir, fakat nafile hac yapabilirsiniz" anlamına
geldiğini açıkça ortaya koymaktadır. Hadisin manâsı üzerinde önceleri sükûtu
tercih eden Hz. Ömer daha sonra hadisin bu manâya geldiğini söyleyen Hz.
Âişe'nin isabetli olduğunu anlayınca kendi halifeliği yıllarında Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in hanımlarının hacca gitmelerine izin verdiği ve onların hac
ibâdetlerini yapmalarına yardımcı olmak üzere Osman b. Affân ile Abdurrahman b.
Avf'ı görevlendirdiği, Buhârî'nin ve Beyhakî'nin rivayetlerinden
anlaşılmaktadır.